Gazetecilikte terminoloji değişiminin gösterdikleri

Gökhan Bulut

Gazetecilik alanında bir çeşitlenme yaşanırken meslek için geçerli ve gerekli olan kimi değerlerin eskide kaldığı iddiası oldukça yaygın. Gazetecilikte artık “yeni bir paradigma” tanımlanmaya çalışılıyor ve dolayısıyla “eski paradigmanın” ortadan kalkmasıyla birlikte eskiye ilişkin tüm değer ve kavramlar da yeni gazetecilik değerleri için engeller haline geliyor.

Geleneksel kurumsal yapıların dağılması, güvenceli çalışmanın büyük oranda kaybolması, teknolojik gelişmelerin yayıncılığı daha erişebilir hale getirmesi gibi gelişmeler ile toplumun değişmiş olduğuna ilişkin önermeler, “eski paradigmanın” geçersizliğini ilan etmek için kullanılıyor. Böylece haber ve meslek değerlerinin de geçersizleşmiş olduğu kabul ediliyor. YouTube başta olmak üzere çeşitli platformların altyapısını kullanan yayıncılık girişimlerinin artmasıyla birlikte “yeni paradigma” daha da kuvvetli şekilde devreye giriyor. Bu yeni paradigmanın arka planında neo-liberal temsili demokrasinin çıkmaza girmesi ve teknolojinin yarattığı saçılma yatıyor.

Bu yeni gazetecilik paradigmasının temel perspektifinin de “girişimcilik” olduğu görülüyor. “Sürdürülebilir gazetecilik”, “kamu yararına gazetecilik”in yerini alıyor, ticari faaliyetin sürdürülebilirliğinin sağlanması “gazetecilikte ısrar” olarak yansıtılıyor, fon kaynaklarına ekonomik bağımlılık artıyor, internet algoritmalarının kuralları işletiliyor. Yeni paradigmada, dijital altyapının geniş ve basit imkanlarıyla yayın yapabilmek gazetecilik için yeterli, demokratik katılım için genişletici sayılıyor.

Tüm bunlar, gazetecilik alanında yaşanan bir terminoloji dönüşümüyle kristalize oluyor: “İçerik” sözcüğü “haber” kavramının yerini alıyor. Buradan başlayarak tüm gazetecilik alanını sarıyor: “içerik üreticisi” “haberci”, “içerik üretimi” “habercilik”in yerine geçiyor;  okurlar takipçi, mecralar platform, kamuoyu kullanıcı, geribildirim de etkileşim oluyor. Gazetecinin fikri nitelikleri ise teknolojiyle ilgili akrobatik becerilere indirgeniyor. Toplumsal etki etkileşim ile ölçülmeye, halkın haber alma hakkı da içerik üretim hakkı ile bir tutuluyor. Çok önemli ve gazeteciliğin aleyhine meydana gelen bu değişimle birlikte gazetecilik değerleri, pratikleri, gelenekleri de çözülüyor. Gazetecilikte güvencesizleşme ile “serbest” pratiklerin sayısı arttıkça da gazeteciliğin gerçekleştiği “editöryal bağımsızlık”ın yerini “editörden bağımsızlık” alıyor. Haberlerin editöryal zincire girmemesi gazeteci bağımsızlığı zannediliyor. Gazetecilik mesleğinin kolektif karakterli yapısı, “içerik piyasası”nın altında eziliyor.

Değişimin mesleki ve toplumsal sonuçları

Gazetecilik terminolojisi temel olarak iki bileşenin katkısıyla oluşur: Habercilik uygulaması ile ilgili terimler/kavramlar ile mesleğin toplumsal sorumluluğu (ve etik kodlarına) ile ilgili terimler/ kavramlar. Bunlar eliyle oluşmuş gazetecilik terminolojisinde gazeteciliğe ilişkin genel toplumsal perspektif, mesleğin anlamı, önemi, iş yapış biçimleri ve gazetecinin toplumsal ilişkilerdeki konumlanışı görülür. Son yıllardaki dönüşümle ortaya çıkan yeni terminolojide ise teknolojinin (teknoloji jargonunun) ve piyasanın (piyasa jargonunun) belirleyiciliği söz konusu. Kavramların dönüşümü, bağlı oldukları anlamlandırma dünyasındaki dönüşümü de gösterdiğinden terminolojideki bu farklılaşma basit ve gündelik bir değişim olarak değil temel bir perspektif değişimi olarak algılanmalı. “Haber” tedavülden kalktığında haberin oluşum sürecinde uyulması gereken meslek ve etik ilkeler de geçerliliğini (hatta varlığını) yitirir. Haber, habercinin gerçeğe, okura, mesleğe, meslektaşına, kuruma ve topluma karşı sorumlulukları ile oluşmuş bir metindir. Haber yerine içerik konduğunda bu sorumlulukların tümü ortadan bir anda kalkar. Etik ilkeler tabii ki dönemin koşullarına göre tartışmaya açılabilir ama vazgeçilemez, tartışmaya açılamaz ilkeler de varlığını korumaktadır.

Sonuç olarak, gazeteciliğin toplumsal sorumluluğundan sıyrılmasına neden olacak kavramsallaştırma ve süreçlere en azından şüpheyle bakmak gerekiyor. Vurgulamak gerekir ki her şeye gazetecilik denmek zorunda değil. Bir şeyi gazetecilik olarak tanımlamamak onu değersizleştirmek anlamına gelmez. Gazetecilik olarak tanımlanan her şeyin de mutlaka değerli olduğu söylenemez.

“Gazetecilik nedir” sorusu gün geçtikçe anlamsızlaşıyor. Bugün soru “her şey gazetecilikse ne gazetecilik değildir?” düzeyine geriliyor.

Köşe yazarlarının dahi gazeteci olup olmadığına yüzyıllar sonra bile henüz tam yanıt veremiyorken teknolojik aygıtların teknik imkanlarına ve bireylerin içerik üretimine “gazetecilik” demek konusunda aceleci davranmamak gerekir.

Meseleler, tarihselleştirilmediği takdirde zamanla önyargılara dönüşecek. Kalıplaşmış yargılarla da dönüşümün ve yeni biçimlerin zedeleyici yönlerini görmeyen peşin içermecilikle de anlaşılamaz, anlaşılamıyor.