Hukuki Görüş

Hukuki boşluk hukuk karmaşasına dönüştürülüyor, iktidarın keyfiliği hukuksal dayanağa kavuşturuluyor

AKP ve MHP tarafından hazırlanan ve komisyon görüşmelerinin ardından TBMM Genel Kurulu’na gönderilen, “dezenformasyon” yasası, hazırlayıcılarının iddia ettiği “demokratikleştirici” etkiden oldukça uzak hükümler barındırıyor. Öyle ki AKP döneminde, yürütmeye bağlı kurumlar tarafından yapılan ancak üst mahkemeden dönen pek çok işlemin, bu teklif sonucunda yasalaştırılmak istendiğine tanık oluyoruz.

İdare hukukunda “yasallık” ilkesi idarenin kuruluşunun ve işleyişinin yasalara dayanması gerekliliğidir. İdarenin yaptığı işlemlerde yasal dayanak belirtmesi bu ilkenin bir sonucu olarak anlaşılmalıdır. İdarenin yetki aldığı yasa ve maddelerin açıkça yazılması hukuk devleti için temeldir. AKP hükümeti, bugüne kadar yasal düzenleme olmaksızın yönetmelik vb. idari işlemler eliyle iş görmeye çalışmış, bu girişimlerin bir kısmı üst mahkemelerce hukuka aykırı bulunarak iptal edilmiştir. Bugünse kendini yasallık ilkesine dayamak zorunda kalmıştır.

Bu teklif,

İdarenin basın kartıyla ilgili işlemlerine yasal dayanak inşa etme çabasıdır:

İdarenin daha önce yetkisi dahilinde olmayan bir yetkiyle donatılmasının bir örneği, ilgili taslaktaki basın kartı düzenlemesine yönelik hükümlerdir. Bu teklifin yasalaşması durumunda Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’na daha önce teşkilat kararnamesinde bulunmayan biçimde basın kartı düzenleme yetkisi verilmiş olacaktır. İletişim Başkanlığı’nın basın kartı düzenlemeye yönelik girişimleri daha önce “yetki yokluğu” iddiasıyla hukuki çatışmanın konusu haline gelmiş ve İletişim Başkanlığı’na verilen bu yetkinin hukuka aykırılığı nedeniyle Danıştay tarafından yürütmenin durdurulmasına karar verilmiştir. Kısaca bu durum, hukuka aykırılığı daha önce üst mahkemelerce dikkate alınan idari işlemlere yönelik kanuni dayanak arama çabası olarak değerlendirilebilir.

Yürürlükteki Basın Kartı Yönetmeliği Değişiklik önerisi: 5187 sayılı Basın Kanunu’na ek yapılmak üzere “Basın Kartı Komisyonu” maddesi
Başkanlığı temsilen iki üye Başkanlığı temsilen iki üye
Basın-yayın meslek kuruluşlarının birleşerek oluşturdukları üst kuruluşlar hariç olmak üzere, süreli yayın organları sahip ve/veya çalışanlarınca oluşturulan meslek kuruluşlarının üyeleri arasından Başkanlıkça belirlenecek bir üye, Basın-yayın meslek kuruluşlarının birleşerek oluşturdukları üst kuruluşlar hariç olmak üzere, süreli yayın organları sahip ve/veya çalışanlarınca oluşturulan meslek kuruluşlarından basın kartı sahibi en fazla üyesi bulunan meslek kuruluşu tarafından belirlenecek bir üye
Bölgesel veya yerel nitelikte faaliyet gösteren basın-yayın kuruluşlarının sahibi veya tüzel kişi temsilcisi arasından Başkanlıkça belirlenecek bir üye, Basın-yayın meslek kuruluşlarının birleşerek oluşturdukları üst kuruluşlar hariç olmak üzere; İstanbul, Ankara ve İzmir dışındaki illerde kurulu basın-yayın meslek kuruluşlarının sahip ve/veya çalışanları tarafından kurulmuş basın-yayın meslek kuruluşlarından en fazla basın kartı sahibi üyesi bulunan meslek kuruluşu tarafından belirlenecek bir üye,
Sürekli nitelikte basın kartı sahipleri arasından Başkanlıkça seçilecek bir üye, Sürekli nitelikte basın kartı sahipleri arasından Başkanlıkça seçilecek bir üye,
Basın-yayın meslek kuruluşlarının birleşerek oluşturdukları üst kuruluşlar hariç olmak üzere, ulusal düzeyde yayın yapan radyo ve/veya televizyonları temsil eden meslek kuruluşlarının üyeleri arasından Başkanlıkça belirlenecek bir üye, Basın-yayın meslek kuruluşlarının birleşerek oluşturdukları üst kuruluşlar hariç olmak üzere, ulusal düzeyde yayın yapan radyo ve/veya televizyonların yönetim kurulu başkanları ve/veya gazeteci çalışanlarınca kurulmuş olan basın-yayın meslek kuruluşlarından en fazla üyesi bulunan meslek kuruluşu tarafından belirlenecek bir üye,
Basın kartı sahibi gazeteciler arasından Başkanlıkça seçilecek bir üye, Göreve bağlı basın kartı sahibi gazeteciler arasında Başkanlıkça belirlenecek bir üye,
Basın kartı sahibi gazetecileri temsil eden sendikaların üyeleri arasından Başkanlıkça belirlenecek bir üye, İşçi sendikası şeklinde faaliyet gösteren sendikalardan basın kartı sahibi üyesi en fazla olan sendika tarafından belirlenecek bir üye,
İletişim Fakültesi dekanları veya basın kartı sahibi gazeteciler arasından Başkanlıkça belirlenecek bir üye, İletişim Fakültesi dekanları veya basın kartı sahibi gazeteciler arasından Başkanlıkça belirlenecek bir üye
9 üyenin hepsini Başkanlık belirliyor 9 üyenin 5’ini Başkanlık belirliyor

Göstermelik demokratikleşme içinde gömülü anti demokratik yapının inşası çabasıdır:

Mevcut haliyle, Basın Kartı Komisyonu üyelerinin tamamı Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından seçilen hukuki yapının bu düzenlemeyle değiştirilmesi planlanmaktadır. Bu değişiklik kapsamında İletişim Başkanlığı’nın belirlediği üye sayısını beşe indirmesi düşünülmekte ve bu demokratikleştirici bir düzenleme olarak aktarılmaktadır. Ancak Basın Kartı Komisyonu üye tam sayısında herhangi bir değişiklik önermeyen bu düzenlemeyle İletişim Başkanlığı’nın Komisyon’daki çoğunluk oyu oluşturma gücü korunmaktadır. Toplamda 9 üyenin 5’i İletişim Başkanlığı tarafından belirlenirken; 3 üye niteliği yasada belirlenen meslek kuruluşları, 1 üye ise sendika tarafından belirlenmektedir. Söz konusu düzenleme fiilen bir demokratikleşme değil göz boyamadır. Basın Kartı Komisyonu’nun hangi usuller çerçevesinde toplanacağı, nasıl karar alacağı gibi hususlar ise yine idarenin takdirine bırakılarak yönetmelikle düzenlenmesi öngörülmektedir.

İnternet haberciliğini sayan değil; ayrıştıran, dışlayarak yok sayan bir alan inşa etme çabasıdır:

Teklifin en önemli iddialarından biri de daha önce gazetecilik faaliyetiyle ilişkilendirilerek herhangi bir hukuki düzenlemenin konusu edilmemiş olan internet haberciliğini yasal kapsam içine alma iddiasıdır. Böylece “internet haber sitesi” vasfıyla tanımlanan haber sitelerinin basın faaliyetiyle ilişkilendirilmesi ve bu sitelerin çalışanlarına basın kartı verilmesi öngörülmektedir. Bu teklif aynı zamanda, “internet haber siteleri”nin resmi ilanlardan yararlanma hakkını da tanımaktadır. Ancak teklifin bütünü incelendiğinde internet gazeteciliği için özgürleştirici vasfından daha çok ayrıştırıcı vasfının öne çıktığı görülmektedir. Gazetecinin kim olabileceği ve gazeteciliğin nasıl yapılması gerektiği, idarenin geniş takdir yetkisine bırakılmaya devam edilmektedir. Teklife göre, internet gazeteciliği vasfını yitiren haber sitelerinde çalışan gazetecilerin de basın kartını kaybetme, basın kartına bağlanan haklardan faydalanamama ve dolayısıyla gazeteci olarak kabul görmeme riski bulunmaktadır. Aynı yasa teklifi, beyanname şartı, elektronik tebligatname şartı gibi araçları işe koşarak, “internet haber siteleri” üzerindeki denetimi de artıracaktır. Başka bir deyişle, gazetecilik faaliyeti yapan internet sitelerinin “internet haber sitesi” statüsü kazanarak resmi ilanlardan faydalanması, ancak üzerindeki denetim mekanizmalarının artmasını kabul etmesiyle mümkün hale getirilmektedir. Ayrıca serbest gazetecilik faaliyeti içinde bulunan basın emekçilerinin bu yasanın kör noktasını oluşturduğuna da değinilmelidir. Öte yandan; teklifin 23. maddesiyle, internet gazetelerinin Basın İlan Kurumu’ndan ilan ve reklam gelirlerini almak için gerekli şartların ne olacağı konusu yine kanun güvencesinden kaçırılarak, yönetmelik düzenlemek suretiyle idarenin yetkisine bırakılmıştır. Basın İlan Kurumu’nun basılı eserler üzerinde uyguladığı pratikler düşünüldüğünde, internet haber siteleri için de ilan ve reklam dağılımının objektif kriterlerden uzak yapılabileceği ve yeni bir denetim mekanizmasının doğacağı açıktır. Üstelik sınırları ve içeriği belirli olmayan yeni bir idari otorite denetim modeli, internetin kendine özgü özgürlükçü koşullarından elde edilen gelirleri ve imkânları da ortadan kaldırmaya yatkındır.

Son olarak; basılı eserler konusunda dava açma süresi yönünden öngörülen 4 aylık süre, internet gazetecilerinden sakınılmıştır. İnternet haberleri için dava açma süresinin, içeriğin yüklendiği tarihten itibaren değil de suçun öğrenilme tarihinden başlatılması, internet gazetecileri için daimi bir cezai soruşturma ve kovuşturma baskısı yaratmaktadır. Söz konusu baskı, şüphe yok ki gazeteciler için otosansür uygulanması sonucunu doğuracaktır.

Basın kartından gazetecileri dışlama, memurları ayrıcalıklandırma girişimidir:

Teklif, kamu kurum ve kuruluşlarının yürüttükleri devlet enformasyon hizmetlerinde çalışan kamu personelini “Enformasyon Görevlisi” tanımıyla ayrı bir hukuki özne olarak tanımlamaktadır. Bu görevlilerin ilgili yasa kapsamında basın kartı sahibi olabilmesi yine idare tarafından daha önce yapılan bir hukuki işleme yasal dayanak arama çabası olarak değerlendirilebilir. Kamu personeline basın kartı verilmesinde gazetecilerde aranan şartların aranmaması daha önce hukuksal bir çekişme halini almış ve Danıştay tarafından “haksız bir ayrım” yarattığı gerekçesiyle ilgili yetki durdurulmuştu. Teklif, daha önce durdurulan bu kararı kanun hükmünde tekrar düzenlemektedir. Gazetecilerin basın kartına ulaşmada karşılaştığı engellerin artırılması söz konusudur ve gazeteciler neredeyse basın kartından dışlanmaktadır. “Enformasyon görevlisi”, basın kartı sahibi olabilmek için daha kolay bir yol haline gelmektedir.

Basın İlan Kurumu aracılığıyla denetimi artırma çabasıdır:

Teklif, Basın İlan Kurumu’nu daha önce sahip olmadığı yetkilerle donatacak hükümleri içermektedir. Basın İlan Kurumu’nun Basın Ahlak Esasları’na aykırılık uyarınca basın kartının Komisyon tarafından iptalini öngören teklif, basın kartı üzerinden Basın İlan Kurumu’na dolaylı bir belirleme yetkisi vermektedir. Basın İlan Kurumu Genel Kurulu’nda alınacak bir kararla Basın Ahlak Esasları üzerinde yapılacak değişiklik, gazeteciler için basın kartını kaybetme riskini beraberinde getirmektedir.

Kurumsallaşmış keyfi denetim mekanizmalarını bütün bir toplum üzerinde inşa etme çabasıdır:

Teklifin en çok tartışılan 29’ncu maddesi yalnızca gazetecileri değil bütün toplumu ilgilendirmektedir çünkü yasalarca daha önce tanımlanmayan “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” diye bir suç tanımlanmaktadır. Böylece “sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratma saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen” yayan kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılabilecektir. Failin suçu gerçek kimliğini gizlemek suretiyle veya bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlemesi halinde ise verilen bir yıldan 3 yıla kadar olan hapis ceza yarı oranında artırılabilecektir. Teklifin yasalaşması durumunda “milli manevi değerler” kriteriyle bütün bir topluma suç isnat etmenin önü açılacaktır. Sansür ve otosansür pratiklerinin bütün bir topluma yayılmasının önünü açacak olan bu madde, hukukun objektif uygulanırlığı üzerinde derin gedikler açacaktır. Tam olarak tanımlanamayan, üzerinde fikir uzlaşısı sağlanmamış muğlak alanların ceza hukuku kapsamında değerlendirilmesi, hukukun içine keyfiliği dahil edecek kapıyı aralamaktır. Ceza hukukunda “ahlak” gibi muğlak tanımlar bir cezanın kaynağını oluşturmak için yeterli değildir. Bir cezanın kaynağı objektif kritere ihtiyaç duyar. Bu nedenle, gerek Basın İlan Kurumu’nun Basın Ahlak Esasları’nı düzenleyen 15’nci madde gerekse 29’ncu madde keyfi denetime mekanizmalarını devreye sokacak araçlar olma riskini taşımaktadır.

Bu metin oluşturulurken değerli bilgi ve görüşlerini paylaşan, sorularımızı yanıtlayan, çeşitli uyarılarda bulunan Avukat Gökhan Tekşen ve Avukat Özlem Günel Tekşen’e teşekkür ederiz.