Kim Vermeli?

“BASIN KARTLARINI KİM VERMELİ” TARTIŞMASINA İLİŞKİN

Günümüz koşullarında konu kartı “kimin verdiği” olmaktan çıkmış görünmektedir. Asıl önemli nokta, kartın ne sağladığıdır.

Basın kartının genel olarak ve kağıt üzerinde iki önemli işlevi bulunmaktadır: Gazeteciyi tanımlıyor olması (mesleğin meşruiyeti) ve kaynaklara erişimi sağlaması (akreditasyon).

Haberciliğin çok büyük oranda hala devlet kaynaklarına bağımlı olduğu ve söz konusu “devlet”in AKP tarafından yönetildiği hatırlandığında, basın kartının gazeteciyi tanımlamaya her zaman yetmediği ve kaynaklara erişimi garanti etmediği görülecektir.

Basın kartının özellikle Avrupa ülkelerinde olduğu gibi meslek örgütleri tarafından verilmesi talebi, gazetecilik alanının müzmin konularındandır. Bu konu iki şekilde gündeme gelmektedir:

1- Gerekli hukuki düzenlemeler yapılarak kartın yalnızca basın meslek örgütleri tarafından verilmesi,

2- CİB’in verdiği kartların tanınmayarak (veya yanı sıra) basın meslek örgütleri tarafından da ayrıca bir kart verilmesi.

Kartın yalnızca basın meslek örgütlerince verilmesi, günümüz koşullarında oldukça uzak bir ihtimal olarak görünmektedir. Kanun koyucunun konuyu kendi rızasıyla bu şekilde düzenlemesini beklemek gerçekçi olmayacaktır. Bunu sağlayacak olan koşullar ancak basın meslek örgütlerinin etkili ve bütünleşik mücadelesiyle oluşturulabilir. Genel olarak örgütlerin etkisizliği, örgütsel alanın dağınıklığı, devletle karmaşık ilişkiler ve örgüt gündemlerinin projeciliğe doğru kayması gibi etmenler, bu tür bir mücadelenin yürütülmesi için ümitvar olmayı engellemektedir. Üstelik, söz konusu hukuki düzenleme elde edilse dahi basın kartını hangi örgütlerin, hangi kurulların, hangi kriterlerle belirleyeceğine ilişkin ne bir deneyim ne bir hazırlık bulunmaktadır. Örgütler arası çelişki ve yer yer çatışmaların olduğu gerçeği, AKP tarafından oluşturulmuş veya AKP’nin etkisi altına girmiş çok sayıda örgüt bulunuyor olduğu gerçeği ile birleştiğinde, kartın fiili olarak “tek elden” dağıtılmasını da mümkünsüz hale getirebilir. Çok sayıda örgüt tarafından verilmesi halindeyse asıl kriter herhangi bir gazetecinin kartını hangi örgütten aldığı olacaktır. CİB’in verdiği basın kartlarının bile bazı basın kuruluşlarının “kurum kartı”ndan daha etkisiz olduğu düşünülecek olursa, çok sayıda basın meslek örgütünün basın kartı veriyor olmasının yalnızca bir kırtasiye yükü olarak kalma ihtimalinin çok yüksek olduğu söylenebilir. Öte yandan, gazetecilik mesleğinin teknolojik gelişmeler ve sayıları artan mecralarla birlikte çeşitlenmesi ve tanımının giderek bulanıklaşması da kartın kimlere verileceğini zorlaştıran bir diğer etmendir.

Basın meslek örgütlerinin de ayrıca bir kart vermesi önerisi de en az birinci seçenek kadar gerçek dışı ve hatta ondan çok daha fazla sakınca doğurabilir.

Örgütlerin verdiği bir kartın, kriterlerinin oluşturulmasının, örgüt farklarının aşılmasının ve kişilerin belirlenmesinin zorlukları bir yana, alanda tanınmayacağı açıktır. Kartı hangi basın meslek örgütünün, hangi komisyonun, hangi kriterlerle vereceği sorusunun yanıtı bu seçenekte de boşluktadır. Dolayısıyla ister bir ister daha çok basın örgütü/komisyonu tarafından verilecek olsun, böylesi bir kart da herhangi bir “kurum kartı” olmaktan öte geçemeyecek ve marjinalize olup bir “(alt)kültür kartı” halini alacaktır. Bu kart en iyi ihtimalle “muhaliflerin kartı” olacaktır. Muhaliflerin kartı ise yalnızca muhalifler (muhalif kişi, kurum, kaynaklar) tarafından tanınacaktır.

Öte yandan, farklı kartlar taşıyan gazetecilerin alanda birbirleriyle meslek dayanışması ve herhangi biri engellendiğinde ortak tavır göstermesi ihtimalinin düşüklüğü de göz önünde bulundurulursa, kartlar ve kartı taşıyan gazeteciler arasında bir hiyerarşinin kurulma tehlikesi de hiç uzak değildir.

Hal böyleyken, somut koşulların somut ve gerçekçi taleplerinin oluşturulması gerekmektedir. Örneğin, sarı (turkuaz) basın kartının “ulufe” olmaktan çıkarılması, haber üretim sürecinde kartın gerçek bir koruyuculuk ve kolaylık taşımasının yasal güvenceye alınması ve bunun fiilen sağlanması, işverenlerin kayıt dışı (sigortasız) eksik (doğru işkolunda göstermeme) vb. çalıştırmasının engellenmesi, başta sendika üyeliği olmak üzere meslek örgütlerine üyeliğin önündeki her türlü engelin kaldırılması, basın kartı komisyonunda işveren örgütlerinin değil çalışan örgütlerinin öncelenmesi, komisyonda üye çoğunluğunun meslek örgütlerince oluşturulması ve devlet temsilcilerinin gözlemci konumuna indirilmesi, siyasi iktidarın güdümündeki örgütlerin komisyonda yer almasına güçlü itirazlar geliştirilmesi (gerekirse kuruluş yılı vb. kriterler getirilmesinin savunulması), komisyon üye sayısının meslek alanını tam temsil edecek düzeye ve çeşitliliğe kavuşturulması gibi.

Özetle sorun kartı kimin verdiği değil kartın ne verdiği ve ihtiyaç da örgütlerin komisyon oluşturup kart vermek için değil gerçek ve fiili mücadele için bir araya gelmesidir. Bunun içinse önce örgütsel formasyonların ve programların gözen geçirilmesi, gazetecilerin ve gazetecilik örgütlerinin mücadele kapasitelerinin geliştirilmesi gerekir. Öte yandan bunun kolay olmadığı da açıktır.